AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 davetsiz misafir

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Anjanka Valdez

davetsiz misafir OTbQ3c


Rp Yaşı : 22
Mesaj Sayısı : 9

davetsiz misafir Empty
MesajKonu: davetsiz misafir   davetsiz misafir EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 2:45 pm

davetsiz misafir A87dc28d1f0ff4b8518a636d0f9aca6c
Anjanka Valdez & Theodore Desrochers

Gwyntog Dağları || Avcı Kampı
Mayıs 2020



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Anjanka Valdez

davetsiz misafir OTbQ3c


Rp Yaşı : 22
Mesaj Sayısı : 9

davetsiz misafir Empty
MesajKonu: Geri: davetsiz misafir   davetsiz misafir EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 3:02 pm

    İşten erken çıkmak için uydurduğu bahaneyi yeterince gerçekçi bir şekilde patronuna anlattıktan sonra gidip diğer barmene haber verdi. Kol saati çabalarına rağmen muhtemelen geç kalacağını gösteriyordu ama son zamanlarda sıklaşan erken çıkma talepleri yüzünden şüphe çekmek istemiyordu. Çalışanların eşyalarını koyduğu bir kaç metal dolabın ve eski bir koltuğun bulunduğu odadan sırt çantasını aldı. Henüz yeni içmeye başlamış, bilardo oynayan ve ayakta müziğe uygun bir şekilde sağa sola sallanarak oynayanları izleyen gençlerin arasından geçerken tanıdık birini görüp lafa tutulma ihtimaline karşı kafasını eğerek geçti.

    Eski arabasını, doğrusu babasının eski arabasıydı, dikkat çekmeyecek karanlık bir köşeye kadar sürdükten sonra kontağı kapatıp bir süre bekledi. Öylece sessizlikte oturup etrafı dinledi, çok dikkat çekmemek için hareketsiz duruyordu. Dikiz aynasından arkaya sonra da kol saatine baktı. Kimse yoktu ve geç kalmıştı. Daha fazla beklemeye dayanamadığı için çantasını kapıp arabadan çıktı. Nefes nefese kaldığı yürüyüşten sonra, karanlıkta zar zor görünen bir açıklığın önünde durup kalp atışının yavaşlamasını beklerken tekrar etrafına bakındı. Acele ettiği için her zaman ki kadar dikkatli davranamamıştı ama endişe edecek bir şey yoktu, bir cumartesi gecesinde kasaba halkının dağlardaki patikalarda dolanmaktan daha iyi işleri oluyordu sonuçta. Zaten uzaktaki ormandan gelen baykuş sesleri ve ağaçların hafif esintiyle çıkardığı hışırtılar dışında duyulacak bir şey de yoktu.

    Herhangi bir ışık kaynağına ihtiyaç duymadan açıklığa doğru biraz yürüdü. Sonra, görememesine rağmen önünde bir engel varmış gibi duraksadı ve bir adım daha attı. Görünmeyen bir tül yüzünü ve tenini gıdıklar gibi hissederek yürümeye devam etti ve sonunda aydınlığa çıktı. Bir kaç adım önceki sessizliğin yerini, tartışıyora benzeyen insan sesleri aldı. “Üzgünüm.” dedi Anja bir kaç yüz ona dönerken. “Şu saatleri biraz ileri almamız gerek ama. Herkes gündüz çalışmıyor sonuçta.”

    Aradan bir kaç dakika geçmişti ki, bu sırada enstitüde buldukları bazı belgelerin kopyalarıyla ilgili notlarını paylaşan arkadaşı durmadan konuşmuştu, diğerlerinin durup onun az önce geldiği yere baktığını farketti. Konuşmakta olan Ashley’de sonunda duraksayıp isyan etmeye başladı “Uzun sürmeyecek demiştim, biraz odaklansanız iyi olur çünkü bunlar gerçekten-“ o da bu sefer tamamen susup kafasını çevirdi. Sonunda Anja’da arkasına döndü. Uzun boylu bir silüet kampı görünmez kılan büyülü sınırları geçmişti ve en az onlar kadar şaşkın bir şekilde kendilerine bakıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Theodore Desrochers

davetsiz misafir OTbyoR
Theodore Desrochers

Rp Yaşı : 580
Lakap : Theo
Mesaj Sayısı : 6

davetsiz misafir Empty
MesajKonu: Geri: davetsiz misafir   davetsiz misafir EmptyC.tesi Mayıs 16, 2020 7:19 pm

    Güzel bir cumartesi gecesiydi. Theodore'un bugünü avlanmaya ayırmaya karar vermesinin üzerinden bir kaç saat geçmişti ki ormanda bir ağacın altında ayakta dikilirken bulmuştu kendini. Siyah gömleği ve beyaz pantolonuyla kesinlikle üzerini kirleteceği bir iş yapacaktı. Aslında gidip bağışlanmış kanlardan da içebilirdi fakat bugün bir iki panter avlamanın kendisine iyi geleceğini düşünmüştü. Vücudunu esnetirken avına diktiği gözlerini ayırmadan onun üzerine atıldı ve kıskıvrak yakaladı. Yarım yüzyılı devirmiş bir vampir olarak bir hayvan avlamak basit işti. Kan ihtiyacını doyurduktan sonra toparlandı ve üzerine leke bulaşmış mı diye bakındı. Her zamanki gibi kusursuz bir iş çıkarmıştı. Tek bir damla bile yok. Sakin adımlarla geri dönmek için ilerlerken, yolunu uzatıp bu anı daha da uzun süre yaşamaya karar verdi.
    Yıkılmış bir ağacın yanından geçerken burnuna tatlı bir koku çalındı. Kafasını kaldırıp içine çekti iyice. Endişenin kazındığı güzel bir kokuydu. Bir kadın. Bu saatte dağın eteklerinde yer alan bu ormanda bir kadın olması ona garip geldiği için kokunun izini sürmeye başladı. Belki de öğrenciler toplanıp yapmamaları gereken şeyleri yapıyorlardı. Bu düşünceyle gülümsedi. Onları enselemek eğlenceli olabilirdi. Koku tuhaf bir şekilde dağın içine doğru yöneldi ve garip taşlı bir yoldan geçti. Adımlarını biraz hızlandırdı, kokuya başkaları da katılınca. Yüksek kayalıkların arasından geçti ve ufak bir yükselti geçti. Bir çok koku almaya başladı ama etrafta kimse görünmüyordu. En sonunda büyük kayaların devrilmesinden oluşan tuhaf bir mağara ve açık bir alana geldi. Elini uzatsa kokunun sahibini tutabilecekmiş gibi hissederken nedense onu göremiyordu. İleri doğru bir adım atmasıyla bedeni hafifçe ürperdi. Hemen sonrasında çeşitli çadırlar gözüne ilişti. Alana bakınırken biraz ilerisinde yakılan ateşin başında konuşan bir kaç kişi gördü. Sonrasında ise ne olduğunu anladı. Bunlar öğrenci değildi. Kasaba halkından birileri de değildi. Teçhizatlarını görmese bile kokularını almıştı. Avcılar.
    Ateşin başındakiler ona dönüp bakınca istemsiz bir kelime fırladı dudaklarının arasından. "Lanet!" Geriye doğru bir adım attı kararsızlıkla. Kimseyi görmüyor olsa da kokularından anladığı kadarıyla çok kalabalıklardı. Hemen geri dönüp konseye haber vermeliydi. Büyük bir avcı grubu kasabaya sızmıştı. Karşısındaki insanların tepki vermesine fırsat tanımadan arkasını dönüp koşmaya başladı. Böyle bir yerde öğrenci olduğunu nasıl düşünebilmişti? Avcıların onları bulamayacağına o kadar inanmışlardı ki...
    Geldiği yerden aşağı elinden geldiğince hızla koşarken karşı taraftan gelen yaklaşık on kişilik bir avcı grubu gördü. Taşlı yolda kayarak durdu. Onlar da kendisine kısa bir şaşkınlıkla baktı. Arkasından koşanları da duyuyordu. Savaşmak zorundaydı. Refleks olarak geri çekildiğinde kulağının dibinden bir şeyin geçtiğini hissetti. Sırtından saldırmak isteyen birini yakalayıp kendisine yaklaşmak isteyen dört kişinin üzerine fırlattı. Yeni beslenmiş bir vampir olduğu için fırlattığı adam ve diğerleri yere devrildiler. En alta kalanın bir daha uyanamayacağı belliydi. Bir diğerinin üzerine atıldı. Orta boylu bir adamın kafasını tutup kürdan kırar gibi ayırdı boynunu. Bir diğerinin kolunu koparıp onu kendi koluyla öldürdü. Eğer avcılar bu kadar acele etmeyip bir an için ona bakabilselerdi Theodore'un dans eder gibi savaştığını görebilirlerdi ve eğer Theodore kasabaya dönmek için bu kadar paniklememiş olsaydı kendisine kurulan tuzağı fark edebilirdi. Avcıların sonu yok gibiydi ve onlardan en az 47 tanesini öldürmüş olmasına rağmen devamı geliyordu. Bu yüzden yolun aşağısından gelenlerin üzerine atlayıp onları bir kasabın bile midesini bulandıracak şekilde öldürdükten sonra kaçmak için yolun aşağısına koştu. Panik en büyük düşmanı olduğu için de avcıların onu oyalarken yere tuzak attığını görmedi. Adım attığı yerde bir ayı kapanı vardı. Bacağı metal tuzağın içine gömülürken yere yuvarlandı ve haykırışı taşlık arazi de yankılandı. Hemen atılıp ayağını kapandan kurtardı fakat bu avcılara onu yakalamak için gerekli olan zamanı tanımıştı. Sol dizinden aşağısına oluk oluk kan akarken birileri onun üzerine gümüşten yapılmış bir ağ attı. Theodore artık yapabileceği bir şey kalmadığını anladı. Büyük bir avcı grubu etrafını sardığında gümüşün değdiği yerden dumanlar çıkmaya başlamıştı.






Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Anjanka Valdez

davetsiz misafir OTbQ3c


Rp Yaşı : 22
Mesaj Sayısı : 9

davetsiz misafir Empty
MesajKonu: Geri: davetsiz misafir   davetsiz misafir EmptyPaz Mayıs 17, 2020 12:13 pm

Her şey çok hızlı oluyordu. Anja, Ashley’in yere fırlattığı kağıtların sesinin ardından bağırdığını duydu. “Herkes girişe! Davetsiz bir misafirimiz var!” Kampta kendi işleriyle uğraşan ya da dövüş pratiği yapan herkes bir anda silüete doğru koşmaya başladı. Davetsiz misafirleri ise tehlikede olduğunu anlayıp geldiği tarafa doğru kaçmaya başlamıştı ama uzaktan gelen sesler o yönde de kendilerinden birinin olduğunu belli ediyordu. Anja, içgüdüsel olarak onun arkasından gitmek yerine malzemelerin bulunduğu çadırlardan birine koştu. Dışarıdan gürültüler gelmeye devam ederken kafasının içinde kendisine sakin olmayı teskin ederek eşyaları karıştırmaya başladı. Gümüş bir bıçağı bulunca kemerine sıkıştırdı. Ama başka bir şey arıyordu, dışarıdan gelen seslere bakılırsa silüet bir insana ait olamazdı. Ne olduğunu bilmiyordu ama onu etkisiz hale getirebileceğinden emin olduğu bir şey vardı. Nefesi ve kalp atışları damarlarında dolaşan adrenalin artarken gitgide hızlanıyordu. Sonunda aradığını buldu.

Çadırdan dışarı koşup onun kaçtığı tarafa yöneldi. Koşmaya devam ederken sağda solda kan gölcükleri ve hareketsiz bedenler gördü ama durmadı. Midesi bulanmıştı. Şimdiye kadar bir sürü olasılığı konuşup, tartışıp, tarihte yaşanan benzer olayları incelemiş ve saatlerce dövüş sanatları pratiği yapmışlardı ama hiçbir şey şu an yaşananlara onu hazırlamamış gibi hissediyordu. İnsanların acizliği ürkütücüydü. Silüetin yalnız olmama ihtimalini düşünmeye başlamıştı çünkü gördüklerini tek başına yapan bir yaratığın ne kadar güçlü olacağını tahmin edemiyordu. Yalnız değilse bununla ne yapacağım, diye düşündü elinde tuttuğu boyunluğun etrafındaki parmaklarını sıkarken. Sonunda bir bağırma sesinin yankılandığı duydu ve yavaşladı. Oradaydı. Etrafta hala cansıza benzeyen bedenler vardı. Onlara bakmamaya çalışarak üstünden hafif dumanlar süzülen adama yaklaştı. Arkadaşları lanetler savurarak ve hararetle bir şeyler konuşuyorlardı ama bunların hepsini fısıldayarak yapmak zorundalardı. Daha fazla vakit kaybetmek istemediği için kimseyle konuşmadan, bir kaç kişinin başında durduğu ve acı çektiği bariz olan adama baktı. O çektiği acının yaşattığı şok yüzünden kendine gelmeden boyunluğu boynuna geçirmeyi başarmıştı. Ne yaptığını yeni anlayan arkadaşları rahatlamış gibi susup, sakinleşti. Ne kadar sakinleşebilirlerse işte.

Adamı ağı üzerinden almadan ve oyalanmadan kampa geri götürdüler. Kalanların bir kısmı geride kalmış, adamın yaptığı dağınıklığı temizlemekte uğraşıyorlardı. Boyunluğu taktığından beri bitkin görünen adamın etrafında toplananlar ise ne yapacakları konusunda hararetli bir tartışmaya girişmişti yine. “Onu burada tutmamız gerek.” Diye araya girdi Anja. Bir yandan yüzünü inceliyordu, bilinci yerinde olmalıydı ama boyunluğun ilk etkileri olsa gerek; konuşmuyordu. “Mağarada tutarız. O bir vampir, değil mi?” Kolunda kocaman bir yarık olan Ashley’e baktı. Kanamasını görmezden geliyor gibiydi ki genelde böyle biriydi, önem verdiği şeylerle karşı karşıya kalınca diğer her şeyi boşverirdi. Gerçi yakında yarayla ilgilenmezse korkunç bir enfeksiyonla yatağa düşme ihtimali kaçınılmazdı. “Bana tanıdık geliyor, onu gördüğümden eminim. Öldürmek zorunda değiliz. İşimize yarayabilir. Bay R-“ susup tekrar adama baktı. İsim söylemese iyi olurdu. “Böyle şeyleri fırsata çevirmemiz gerektiğini söyler. Öğrenecek şeylerimiz olabilir.” Diğerleri de homurdanarak katıldıklarını belirttikten sonra bu kez onu mağaraya taşıdılar. Fiziksel olarak daha güçlü olan bir kaç kişi onu götürüp, aynı boynundaki nesne gibi insan üstü güçlerini bastırabilecek zincirli kelepçelerle bağlamışlardı. Bu sırada Anja, Ashley ve diğerleriyle ne yapacaklarını konuştular. Anja akşam erken çıktığı günlerde buraya gelecekti, gündüzleri müsait olan James ise arada onu kontrol edecekti. Onu burada ne kadar tutmaları gerektiğini bilmiyorlardı, bu kısmı Bay Rutherford ile konuşmayı düşünüyorlardı ama kimse ona söylemeye gönüllü değildi. Çok kayıp vermişlerdi ve çoğu Anja’nın arkadaşıydı. Panik hissinin üzerine hüzün eklenir gibi oldukça gördüklerini düşünmemeye çalışıyordu. “İyi düşündün.” Dedi Ashley yarasını tedavi etmek üzere yanlarından uzaklaşmadan hemen önce. Şimdiye kadar yaptığı en kısa konuşma olabilirdi.

Dışarıdakiler ölen insanların ailelerine ne söyleneceğini, kasaba kurulunun bunu farkedip farketmeyeceğini tartışırken Anja mağaraya girmişti. Temkinli olmak istediği için adama çok yaklaşmadı. Uzaktan, kan içinde kalmış bacağına baktı. Etrafa kurdukları tuzakların boşuna olduğunu, zaten kimsenin buralara gelmeye kalkmayacağını; gelirse de onlardan habersiz olacaklarından durduk yere bir tuzağa takılmalarının şüphe çekeceğini tartıştıkları bir çok gün olmuştu fakat görünüşe göre, işe yaramıştı. “Senin kim olduğunu bilen birileri çıktı.” Dedi Anja sessizce. Onunla değil de kendi kendine konuşuyor gibiydi. “Arkadaşlarımı öldürdün.” Bir savunma beklercesine adama baktı ama dayanamadı. “Burayı nasıl buldun? Dışarıdakiler seni bir an önce öldürmek istiyor ama bize bir şeyler söylemeye karar verirsen onları aksine ikna edebilirim belki.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Theodore Desrochers

davetsiz misafir OTbyoR
Theodore Desrochers

Rp Yaşı : 580
Lakap : Theo
Mesaj Sayısı : 6

davetsiz misafir Empty
MesajKonu: Geri: davetsiz misafir   davetsiz misafir EmptyPaz Mayıs 17, 2020 6:49 pm


    Üzerine atılan ağın değdiği yerlerden yükselen duman ve etini yakan o sıcaklık yüzünden görüşü bulanıklaşmıştı. Etrafını sarıp silahlarını ona çevirmiş bir çok avcı vardı. Eğer canı bu kadar yanıyor olmasaydı fısıltıyla konuşulanları duymaya çalışırdı. Fakat öleceğini kabullenen birinin buruk hissiyatı üzerine çoktan çökmüştü. Ne zaman olduğunu anlayamadığı bir anda avcılardan biri boynuna bir şey taktı. Panikle elini götürdü garip boyunluğa ama elini yakınca geri çekti. Zaten tenine değen yerleri yavaşça eritiyor gibiydi. Hemen peşi sıra üzerine bir ağırlık çöktü ve yere yığıldı. Görüp duyuyordu ama sanki üzerine tonlarca ağırlık çökmüştü. Bir vampir olarak çok büyük ağırlıkları kaldırabildiği için bu ona çok yabancı bir histi. Zorla yarı sürüklenerek yarı taşınarak az önce kaçtığı yere getirildi. Baş ucunda konuşuyorlardı ama Theodore tam olarak anlayamıyordu. Tek yapabildiği gözünü dikip yüzlerine bakmak ve eğer buradan kaçabilirse hepsinin eşkalini tüm kasabaya dağıtmak için plan yapmaktı. Sonrasında onu öldürmek yerine esir almaya karar verdikleri cümleleri yakaladı genç bir avcının konuşmasında. Tekrar sürüklenerek mağaraya götürüldü. Kaçmak için çabalasa da onu daha da güçsüz kılan kelepçelerle duvara zincirlendi. Elleri kucağında duvara yaslandı ve yeni beslenmiş olmasına rağmen toparlanamamasına sinirlendi. Sol bacağına dokununca yarasının iyileşmiş olduğunu gördü. Demek ki gerçekten de büyülü şeylerle onu zaptediyorlardı. Zihninde karmaşık düşünceler belirdi. Büyülü eşyalara sahip olmaları bir ya da birden fazla büyücüye sahip olmaları demekti. Dehşetle kasıldı. Kasabada kaç tane hain vardı?
    Mağarada yalnız bırakıldığına göre kaçamayacağından çok emindiler. Dışarıda geçen konuşmalara kulak kabartmaya çalıştı ama nedense duyuları bile kesinliğini yitirmişti. Tuhaf bir uyuşukluk tüm bedenini sarmıştı. Bu sırada biraz ilerisine kadar gelip duran genç bir kadın gördü. Sonrasında da kokusunu aldı. Bu yolda endişeli kokusunu alıp takip ettiği kadındı. Öfkeyle dişlerini sıktı onun sözlerini duyunca.  “Senin kim olduğunu bilen birileri çıktı.” Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Zaten bilmiyorlar mıydı yani? “Arkadaşlarımı öldürdün.” Fırsatını yakalarsam hepinizi öldürüp kanınızda banyo yaparım, demek geçti içinden ama sözlerini dile getirmedi. “Burayı nasıl buldun? Dışarıdakiler seni bir an önce öldürmek istiyor ama bize bir şeyler söylemeye karar verirsen onları aksine ikna edebilirim belki.” Kafasını geriye atıp yüksek sesli bir kahkaha attı. O kadar çok gülmüştü ki az öncekinden daha halsiz hissetti kendisini. "Kim olduğumu biliyorsanız kaç yaşında olduğumu da bilirsiniz. Yarım yüzyıl yaşamış birini gerçekten bu sözlerle ikna edebileceğini mi düşünüyorsun?" Yüzündeki gülümseme bıçak gibi kesildi birden. Az önceki gülmesini duyan bir kaç avcı mağaranın girişinde belirseler de sorun olmadığına kanaat getirip tekrar gitmişlerdi. Sorgulamasının karşısındaki kız tarafından yapılacak olması onu neşelendirdi. "Demek kasaba da yaşayıp yüzüne güldüğünüz kişilerin arkasından nasıl bıçak saplayacağınızı konuşuyor onlara hangi işkencelerin yapılacağına karar veriyorsunuz. Bir gün önce ekmek aldığınız bir büyücüyü ateşte canlı canlı yakarken bir de karşıma geçip bana canavarmışım gibi davranabiliyorsunuz. Siz insanlar çok bencil ve korkunç yaratıklarsınız." Enerjisi giderek azalıyor muydu emin değildi. Nefretle karşısındaki avcıya bakmaya devam etti. "Beni hemen öldürüp herkese zaman kazandırmanızı tavsiye ederim. Çünkü hiç birinize bir şey söylemeyeceğim. Ve kaçarsam da bir daha hiç biriniz bir şey söyleyemeyeceksiniz." Oturduğu yerde duvara yaslanmıştı ve sözlerinin kulağa ne derece korkunç geldiğini bilmiyordu ama her bir kelimesine yürekten inanıyordu. Kendisini hemen öldürürlerse de en azından işkenceye maruz kalmayacaktı. Bu yüzden onların olabildiğince damarlarına basıp kızdırmalıydı. Diğer türlü buradan kaçması pek mümkün görünmüyordu. Eğer güçleri bastırılmışsa hipnoz yeteneğini kullanarak kimseyi kendisini çözmeye ikna edemezdi. Boyunluğu canını yakıyor olsa da alaycı bir tavırla gülümsemeyi ihmal etmedi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
davetsiz misafir
Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Merlinsville :: kasaba :: Gwyntog Dağları :: Avcı Kampı-